İstanbul, tarihinin en büyük doğal afetlerinden birine tanıklık ederken, depremin nedenleri merak konusu oldu. Özellikle sosyal medyada yayılan "ABD gemisi sondaj yaptı, bu yüzden deprem oldu" gibi spekülasyonlar, çeşitli tartışmalara neden oldu. Ancak konunun uzmanları, bu tür iddiaları kesin bir dille yalanladı. Depremin doğal sebeplerden kaynaklandığı, jeolojik verilerle de destekleniyor. İşte bu teoriler ve gerçekler hakkında detaylı bir inceleme.
Uzmanların tezi, İstanbul’un yer aldığı fay hattının uzun yıllardır aktif olduğudur. Kanıtlar, bölgedeki tektonik hareketliliklerin, insan müdahalelerinden çok daha etkili olduğunu gösteriyor. İstanbul, Kuzey Anadolu Fayı'na oldukça yakın bir noktada yer alıyor ve bu fay hattı 1939'dan bu yana çeşitli büyük depremlere ev sahipliği yaptı. Depremlerin, yer altındaki kayaların hareketleri nedeniyle oluştuğu, bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Görünen o ki, İstanbul'un bu büyük olayları doğal bir döngü dâhilinde yaşaması olası.
İddiaların kaynağındaki yanlış anlamalar, bazı sosyal medya hesapları ve duyarsız haber kaynaklarından gelmektedir. Öne çıkan bu tür söylentiler, toplumsal korkuları artırma potansiyeline sahip. Ancak, bu iddiaların gerçeği yansıtmadığı, uzmanlar tarafından yapılan açıklamalarla netleşti. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, depremin jeolojik kökenli olduğunu belirtti ve ABD’nin sondaj faaliyetlerinin deprem ile hiçbir ilgisi olmadığını duyurdu. Ayrıca, deprem çalışmalarında açıkladıkları veriler, bu yorumları çürütmektedir. Halkı yanlış yönlendiren unsurlara karşı dikkatli olmak, bilimsel verilere ve uzman görüşlerine öncelik vermek oldukça önemlidir.
Sonuç olarak, İstanbul'daki depremin nedenleri tamamen doğal ve jeolojik olgulara dayanmaktadır. "ABD gemisi sondajı" gibi spekülasyonlar, gerçekleri gölgelemekte ve kamuoyunu yanıltmaktadır. Bilime dayalı açıklamalara kulak vermek, toplum sağlığı açısından da büyük önem taşıyor. İstanbul'un depremselliği tarihi ve coğrafi gerçekler ile doludur ve yaşanan bu olaylar, ekosistemin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Depremler, doğanın bizlere sunduğu bir gerçektir ve bunlara yaklaşımımızı bilimsel ve mantıklı bir çerçevede yapmalıyız.